Rüyalar ve Şiirler

6 Kasım 2017 Pazartesi

Kimliğini Soyunda Gel Koynuma



Yıllardır hiç konuşmamış gibi
ve bir daha gökyüzünün sesine
hiç tebessüm etmeyecek gibi
kimliğini soyun da gel koynuma

Umut etmek yeter sanıyorsan sadece
yetmez olduğunu bil de
öyle hazırla bavulunu
bir sessizlik, bir-kaç parça iç çamaşırı
biraz da gerçek dünya al ve gel
istersen yüreğinle gel ama
kimliğini soyun da gel koynuma

Sadece inananlar yanılır
ben inanmadım bana
sen de inanma ki yıkılma
yıkılmayalım bulutların üstüne
acıları ve hüzünleri kanatlarına bıraktım kuşların
sen de öyle yapmalısın
kanatlarda hüzünlerle
kimliğini soyun da gel koynuma

bir kan gölü yeryüzü
içinde her renk beden
ve anlamı yok çığlıkların
bir bebek ve annesi olsa da hayat
biraz sonsuzluk bir parça suskunlukla
kimliğini soyun da gel koynuma

vahşet sen yaşamadığın sürece meşru
gözlerin görmediğinde yalandır
bu hayatın öznesini kaybet
ve bildiğin bütün kelimeleri
kimliğini soyun da gel koynuma

bir füzenin onbinlerce parçası var
ve yüreğinde parçalanmış cesetler
ağaçların dallarını kırma
sadece elinde bir çiçek
biraz da makyaj yapmalısın
ama sakın gülümseme
incinir mezarında ölüler
sus ve sustur bütün silahları
bir sessizliğini bir de yaşadığını sananları al
kimliğini soyun da gel koynuma...

renklendirilmiş bir oyunsa herşey
ve sadece sınavı veremediğinden
tüm yaşayan bedenler
sınav heyecanıyla füze sanıp dersini
atıyorsa dört bir yana
ve biz sadece rengimizden kotarıyorsak hayatı
üzerini değiştir ve rengini
ırkını, dilini ve umutlarını da
kimliğini soyun da gel koynuma

kimliğini soyun da gel koynuma...


                                                                               Meçhul Şair

12 Ekim 2017 Perşembe

ben eylül sen haziran




Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar


Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer oldu güldüğün yerde


Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık


Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım on üçüncü aylara


29 Eylül 2017 Cuma

Güz Şiiri




Günler gitgide kısalıyor,
yağmurlar başlamak üzre.
Kapım ardına kadar açık bekledi seni.
Niye böyle geç kaldın?

Soframda yeşil biber, tuz, ekmek.
Testimde sana sakladığım şarabı
içtim yarıya kadar bir başıma
seni bekleyerek.
Niye böyle geç kaldın?

Fakat işte ballı meyveler
dallarında olgun, diri duruyor.
Koparılmadan düşeceklerdi toprağa
biraz daha gecikseydin eğer...


Nazım Hikmet Ran

9 Eylül 2017 Cumartesi

Uslanmadım...




Ne belalar gördüm ben
ne kavgalar yaşadım
kaç kere mahkum oldum gözlerine
bu senin ellerindir diye
senindir diye bu saçlar
kaç kere sarıldım demir parmaklıklara
kaç kere idamla yargılandım
uslanmadım yine..

Ne sürgünler yaşadım ben
kutuplarda yandım
çöllerde üşüdüm kaç kere
sabahlara kadar adını sayıkladım da
bir İsa masumluğunda
çarmıha gerildim.
Mansur'un suçuyla yargılanıp
Mansurca ödedim bedelini.
kaç kere Yusuf'ca atıldım kuyulara da
uslanmadım yine.

Ne sevdalar yaşadım ben
bir mecnun derbederliğinde
nice çöller aştım Leylasız
nice dağlar deldim Ferhat'a inat
bir derviş sadakatinde özledim ölümü
kaç kere sallandım darağacında
uslanmadım yine..

Mehmet Taş

27 Ağustos 2017 Pazar

Kadın Göğsü


Bir kadın göğsü başlarsa konuşmaya,
En güzel deniz olur;
En sakin demiyorum
Başın döner dalgasından
Nereye gittiğini unutup
İntihar etmek istersin
Baktıkça bu muhteşem denize.
Vapurdan atlayanlara selam…


Ümit Yaşar Oğuzcan

18 Ağustos 2017 Cuma

İçinden doğru sevdim seni



İçinden doğru sevdim seni  
Bakışlarından doğru sevdim de  
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan  
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de  
Beni sevdiğin gibi sevdim seni  
Kar bırakılmış karanlığından.  
Yerleştir bu sevdayı her yerine  
Yüzünde ter olan su damlacıklarının  
Kaynağına yerleştir  
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına  
Gül taşıyan cocuğuna yerleştir  
Ve omuzlarına daracık omuzlarına  
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın  
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten  
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir  
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde  
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe  
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran  
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne 
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun  
Kar taneleri gibi uçuşan  
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine  
Yerleştir bu sevdayı her yerine.  

Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere  
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden   
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen  
Sevdayı  
Ve köpüklendir  
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın  
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten  
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu  
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi  
Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli  
Var eden kendini birincisinden  
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.  
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen  
Tanımadığın bir ülke gibi  
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi  
Tam kendisi gibi mutluluğun   
Beni bekliyorsun  
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.  
                                Edip CANSEVER 

13 Ağustos 2017 Pazar

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular



Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam sanki çocuktular
Bıraksam korkudan gözleri sislenir.

Ne kadınlar gördüm zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Hayır, sanmayın ki beni unuttular
Hala ara sıra mektupları gelir
Gerçek değildiler birer umuttular
Eski bir şarkı belki bir şiir

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Yalnızlıklarımda elimden tuttular
Uzak fısıltıları içimi ürpertir
Sanki gökyüzünde bir buluttular
Nereye kayboldular şimdi kimbilir

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir.

Attila İlhan

11 Ağustos 2017 Cuma

deli kızın türküsü





Sana büyük caddelerin birinde rastlasam

Elimi uzatsam tutsam götürsem

Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak

Anlasan

Elimi uzatsam tutamasam

Olanca sevgimi yalnızlığımı

Düşünsem hayır düşünmesem

Senin hiç haberin olmasa

Senin hiç haberin olmaz ki

Başlar biter kendi kendine o türkü



Yağmur yağar akasyalar ıslanır

Bulutlar uçuşur geceleyin

Ben yağmura deli buluta deli

Bir büyük oyun yaşamak dediğin

Beni ya sevmeli ya öldürmeli



Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa

Böcekler gibi başlamalı yeniden

Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta

Yan garipliğine yürek yan

Gitti giden





20 Haziran 2017 Salı

Aysel Git Başımdan...

Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Aysel git başımdan istemiyorum
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın
Hiçbir dakikamı yaşayamazsın

Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Benim için kirletme aydınlığını
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim
Ya ölmek ustalığını kazanırsın
Ya korku biriktirmek yetişini
Acılarım iyice bol gelir sana
Sevincim bir türlü tutmaz sevincini

Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ümitsizliğimi olsun anlasana
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Sevindiğim anda sen üzülttürsün
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
İçinden bir gemi kalkıp gitmemiş
Uzak yalnızlık limanlarına
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş
Sakin başka bir şey getirme aklına

Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Aysel git başımdan seni seviyorum…
Atilla İLHAN

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Ben sana Mecburum...


ben sana mecburum bilemezsin 
adını mıh gibi aklımda tutuyorum 
büyüdükçe büyüyor gözlerin 
ben sana mecburum bilemezsin 
içimi seninle ısıtıyorum 


ağaçlar sonbahara hazırlanıyor 
bu şehir o eski İstanbul mudur 
karanlıkta bulutlar parçalanıyor 
sokak lambaları birden yanıyor 
kaldırımlarda yağmur kokusu 
ben sana mecburum sen yoksun 


sevmek kimi zaman rezilce korkuludur 
insan bir akşamüstü ansızın yorulur 
tutsak ustura ağzinda yaşamaktan 
kimi zaman ellerini kırar tutkusu 
birkac hayat çıkarır yaşamaşından 
hangi kapıyı çalsa kimi zaman 
arkasında yalnızliğin hınzır uğultusu 


Fatih`te yoksul bir gramofon çalıyor 
eski zamanlardan bir cuma çalıyor 
durup koşe başında deliksiz dinlesem 
sana kullanılmamış bir gök getirsem 
haftalar ellerimde ufalanıyor 
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem 
ben sana mecburum sen yoksun 


belki Haziran`da mavi benekli çocuksun 
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor 
bir şileb sızıyor ıssız gozlerinden 
belki Yeşilköy`de uçağa biniyorsun 
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor 
belki körsün kırılmışsın telaş içindesin 
kotü rüzgar saçlarını gotürüyor 


ne vakit bir yaşamak düşünsem 
bu kurtlar sofrasında belki zor 
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden 
ne vakit bir yaşamak duşünsem 
sus deyip adınla başlıyorum 
içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin 
hayir başka türlü olmayacak 
ben sana mecburum bilemezsin


Attila İlhan