Yalnızca benim dünyamın şiirleri. Temelde kendime paylaşıyorum; unutmayayım, istediğim zaman okuyabileyim diye. Tabi estetik görünmesi de hoşuma gidiyor. Ama benzer zevkleri olan arkadaşlar okusun diye de herkese açık. Paylaştıkça daha da güzelleşir şiir...
Yıllardır hiç konuşmamış gibi ve bir daha gökyüzünün sesine hiç tebessüm etmeyecek gibi kimliğini soyun da gel koynuma
Umut etmek yeter sanıyorsan sadece yetmez olduğunu bil de öyle hazırla bavulunu bir sessizlik, bir-kaç parça iç çamaşırı biraz da gerçek dünya al ve gel istersen yüreğinle gel ama kimliğini soyun da gel koynuma
Sadece inananlar yanılır ben inanmadım bana sen de inanma ki yıkılma yıkılmayalım bulutların üstüne acıları ve hüzünleri kanatlarına bıraktım kuşların sen de öyle yapmalısın kanatlarda hüzünlerle kimliğini soyun da gel koynuma
bir kan gölü yeryüzü içinde her renk beden ve anlamı yok çığlıkların bir bebek ve annesi olsa da hayat biraz sonsuzluk bir parça suskunlukla kimliğini soyun da gel koynuma
vahşet sen yaşamadığın sürece meşru gözlerin görmediğinde yalandır bu hayatın öznesini kaybet ve bildiğin bütün kelimeleri kimliğini soyun da gel koynuma
bir füzenin onbinlerce parçası var ve yüreğinde parçalanmış cesetler ağaçların dallarını kırma sadece elinde bir çiçek biraz da makyaj yapmalısın ama sakın gülümseme incinir mezarında ölüler sus ve sustur bütün silahları bir sessizliğini bir de yaşadığını sananları al kimliğini soyun da gel koynuma...
renklendirilmiş bir oyunsa herşey ve sadece sınavı veremediğinden tüm yaşayan bedenler sınav heyecanıyla füze sanıp dersini atıyorsa dört bir yana ve biz sadece rengimizden kotarıyorsak hayatı üzerini değiştir ve rengini ırkını, dilini ve umutlarını da kimliğini soyun da gel koynuma
Bir eylüldü başlayan içimde Ağaçlar dökmüştü yapraklarını Çimenler sararmıştı Rengi solmuştu tüm çiçeklerin Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı Katar gidiyordu kuşlar uzaklara Deli deli esiyordu rüzgar Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar Neydi o bir zamanlar Sevmişliğim, sevilmişliğim O heyheyler, o delişmenlikler neydi Ne bu kadere boyun eğmişliğim Ne bu acıdan korlaşan yürek Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım Beni kötü yakaladın haziran Gamlı, yıkık eylül sonuma Bir ilk yaz tazeliği getirdin Masmavi göğünle Cana can katan güneşinle Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime Çiçekler açtı dokunduğun Çimler büyüdü yürüdüğün Ve güller katmer oldu güldüğün yerde Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi Oldurduğun yemişlerin ağırlığından Dallarım yere değiyor Güneşi batmadan saçlarının Bir dolunay doğuyor bakışlarından Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan Ölebilirim artık Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma Baksana; parmak uçlarım ateş Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan Benimle meydan oku her çaresizliğe Benimle uyu, benimle uyan Birlikte varalım on üçüncü aylara
Ne belalar gördüm ben ne kavgalar yaşadım kaç kere mahkum oldum gözlerine bu senin ellerindir diye senindir diye bu saçlar kaç kere sarıldım demir parmaklıklara kaç kere idamla yargılandım uslanmadım yine..
Ne sürgünler yaşadım ben kutuplarda yandım çöllerde üşüdüm kaç kere sabahlara kadar adını sayıkladım da bir İsa masumluğunda çarmıha gerildim. Mansur'un suçuyla yargılanıp Mansurca ödedim bedelini. kaç kere Yusuf'ca atıldım kuyulara da uslanmadım yine.
Ne sevdalar yaşadım ben bir mecnun derbederliğinde nice çöller aştım Leylasız nice dağlar deldim Ferhat'a inat bir derviş sadakatinde özledim ölümü kaç kere sallandım darağacında uslanmadım yine..
Bir kadın göğsü başlarsa konuşmaya, En güzel deniz olur; En sakin demiyorum Başın döner dalgasından Nereye gittiğini unutup İntihar etmek istersin Baktıkça bu muhteşem denize. Vapurdan atlayanlara selam…
İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan cocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir Azıcık okşasam sanki çocuktular Bıraksam korkudan gözleri sislenir.
Ne kadınlar gördüm zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir Hayır, sanmayın ki beni unuttular Hala ara sıra mektupları gelir Gerçek değildiler birer umuttular Eski bir şarkı belki bir şiir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir Yalnızlıklarımda elimden tuttular Uzak fısıltıları içimi ürpertir Sanki gökyüzünde bir buluttular Nereye kayboldular şimdi kimbilir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir.