Rüyalar ve Şiirler

11 Ekim 2018 Perşembe

El Gibi...





Ne bir ses ne de haber
Gelmiyor artık senden
Öylece kalakaldım deli hasretinle ben
Bir yabancı selamın ile hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben beni kederlere saldım
Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım

Yok öyle el gibi durma gül biraz
Sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma güz
Ayrılık taşır


                                                                      Sezen Aksu

kaptan-2




bu geminin yelkenlerine herifin biri paris yazmış


luxembourg garı'nın dirseğindeki çiçekçiyi bileceksin

yeşil muşamba ceketli sarışın küskün kızcağız

en dokunulmaz kızı en temiz fikrimce paris'in

pablo'ya sorarsanız bir taksi şöförüyle yatıyor

pablo!. ah pablo!. onunla bir tanışsanız

önüne gelene salamanca'da bir şeyler anlatıyor

babasını orada bir duvar dibinde bırakmış

halbuki konuştuğu zaman fransız sanırsınız


saint - michel'de bir talebe kahvesindeyim yalnız

gündüz olduğu halde bütün ışıkları yakmışlar

bir cumartesi günü saat dört buçuğa beş var


ellerim kırılsa ben senin için bu şiirleri yazmasam

dinamit taşırmış gibi gözlerini taşımasam

avenue wagram'da bir akşam yeter bana ağutos'ta

yapraklara serilmiş yirmi beş franklık yıldızlar

bir mısra yeter geceleyin bir teren gibi pırıl pırıl

sen kendine yetmiyorsun hiç kimse sana yetmiyor

birini bitirmeden aklın öteki yolculukta


dün gece châtelet'de metro'nun yanıbaşında durdum

yağmur bilmediğim başka bir gökten yağıyordu

yağmur saint-jacques kulesine doğru yağıyordu

yanımda olduğun zaman her zamankinden yalnızım

şimdi bir nefeste cafe de I'ecluse'ü hatırladım

seine kıyısındaki küçük nehir kahvesini

kapısında bir gemici feneri asılmış duruyor

seine gemicileri her akşam burada toplanırlar

onlar için bir takım maceralar düşünürüm

seine sanki petrolmüş gibi iştahlı ve obur akıyor


dupont'daki kızlar yalnız cıgara içerek yaşıyorlar


utrillo'nun bir sokağından seni çektim çıkardım

elin yüzün kirlenmiş üstün başın toz içinde

sana mardi gras için bir Japon maskesi aldım

sen bana kaptan diyorsun herkes bana kaptan diyor

sahici bir kaptanmışım gibi tükürüyorum


                                                                    Attila İlhan

20 Haziran 2018 Çarşamba

Kadın Bacakları





KADIN BACAKLARI


Her ayağın bastığı yerde sanki kalbim var,

kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden.

Ömrümün geçtiği yolda bana sorsalar,

gidiyorum bir kadın bacağının peşinden.


Bir kadının içinden ağlayışı, gülüşü,

gözlerinden ziyade bacaklarına yakın,

bir lisandır onların duruşu, bükülüşü,

Kadınlar! Onlar varken konuşmayınız sakın.


İnce sütunlardaki ilahi güzelliğe

bacakların ruhudur şekil veren diyorum

bacakları bir kalın örtüde saklı diye

mermerde kalbi çarpan Venüs’ü sevmiyorum.


Boynuma doladığın güzel putu görseler

insanlar öğrenirdi neye tapacağını.

Kör olsam da açılır gözüm, ona sürseler

İsa’nın eli diye, bir kadın bacağını.


Necip Fazıl Kısakürek

27 Mart 2018 Salı

kaptan-1




eflatun gözlerin olduğunu bilmiyordum

geceyarısını yaşamaktan yorgunum


ayazın avucunda unutmuştun ellerini
önünden geçtiğim halde beni tanımadın
ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
şiirlerim külrengi kumrular gibi uçuyorlar
bakır çalığı göklere katiyyen tahammülüm yok
hele paris'in gökleri aklımı başımdan alıyor
bana seni senden evvelki poitiers'li kızı hatırlatıyor


ayazın avucunda unutmuştun ellerini


karanlığın arkasında kıvılcım gözlü orospular
gölgelerine yaslanmış evliya gibi bekliyorlar

ışıklar kırmızı yandığı zaman duracaksın

ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
soğuk gözlerinde buğulanmıştı ölsen tanıyamazdın
hâttâ ricardo bile hani vatansız ricardo
burnumun dibinden geçti geçen gün beni tanıyamadı
oysa au vieux châtelet'de akşam sabah beraberdik
üçümüz viyana kahvesi ve sıcak rom içerdik
üstelik o krapfen severdi güzel olurmuş rivayet
neden ve nasıl sevdiğini anlayamadım gitti

yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim

montmartre metrosu civarında seni gözden kaybettim
o zenci yine arkanda mıydı hiç dikkat etmedim
ağzında yoksul bir ıslık ıslak bir cıgara gibi
sidney bichet'nin caz havalarını çiğneyip tüküren
o saklasın varsın seni sevdiğini biliyorum ben
yüzünün renginden geliyor bütün üzüntüsü

bir gazete aldım ama evde okuyacağım

kahvelerden birine girip bir grog ısmarlasam
seni öldürmek için çareler tasarlasam
sükût bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda
mağrur bir totem gibi sussam konuşmasam
ve türküm kaybolsa sessizliğin hırçın türküsü
ve ben unutulsam yazdığım şiirler
senin için yazdıklarım herkes için yazdıklarım
eski padişahlar gibi unutulsa birer birer
ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç
ihanetini hatırlamasam şehvetini hatırlamasam
ellerim oldum olasıya seni unutsalar

yarı gecenin içinden bir zenci süt beyaz bakıyor
rue lafayette'de dünden bugüne geçiyorum

eflâtun gözlerini bir grog kadehinde unuttum

Attila İlhan

11 Mart 2018 Pazar

Senin Adın Aşk Bende...




Sen gittiğinden beri ağlamadım
O gözyaşları yüreğimde durduğu sürece
Senin adın aşk bende.

Bu gün birşey oldu
sabah erkenden kalktım
Hüngür hüngür ağladım
İçimde ne kadar sen varsa
bir bir uğurladım

Boğazımda düğümsün
yutkunsam gideceksin
Yutkunmasam ölürüm

Bugün yürüyemedim çok sevdiğim sahili
İçim sıkıldı bak şimdi
Ya balıklarımı tutarsa birileri
Ya martılarıma taş atarlarsa
Hepsinden önemlisi
Ya benden önce biri görüp severse seni
O balkonda kırmızı hırkanla…

En yakın deniz kenarına atıyorum kendimi
Her dalga halime üzgün..
Her dudakta bana tebessüm..
ne vardı diyorum 'ah' ne vardı
Şu kaldırımda resmin olsaydı...
Eğilip öperken beni Görenler,
varsın dileniyorum sansaydı...

Aşık oldum başkalarına
Unuttum aşkını ama
İçimdeki acı geçmiyor
O ne zaman bitecek
Başkası canımı yakana kadar
Hep sana mı üzülücem...

Ceyhun Yılmaz

Hoş Geldin Kadınım




Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.
Yorulmuşsundur;
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
Ne gül suyum, ne gümüş leğenim var.
Susamışsındır;
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim.
Acıkmışsındır;
Sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
Memleket gibi esir ve yoksuldur odam.


Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
Ayağını bastın odama
Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
Güldün,
Güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
Avuçlarıma döküldü inciler;
Gönlüm gibi zengin,
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin…



Nazım Hikmet Ran

28 Ocak 2018 Pazar

ustam




Ustam!
Aklım firarda.
Gözbebeklerimde müebbet hüzün,
Dilimde ay kesiği bir yara,
Düşüm kırık dökük,
Umudumun boynu bükük,
Bir öksüzün omuzlarında sükut.
Yüreğim sana emanet sıkı tut.
Tut ki; kancık pusulara düşmesin.
Bir hain kurşunu gelip deşmesin...

Ustam!
Ne zaman o senin bildiğin zaman,
Ne sevda gördüğün masallardaki.
Eskiden,
Halı tezgahında dokunurdu aşklar,
Nakış nakış, körpe kız ellerinde.
Mendillere yazılırdı isimler,
Yüreklere kazılırdı gizlice.
Sevdalılar asil ve de yürekli
Sevdalar, kavgalar iki kişilik.
Oysa şimdi;
Çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde.
Meşru sevdalardan,
Gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara,
Günahkar gecelerden...

Beni herkes sevdaya asi sanır,
Oysa aşk, beni nerde görse tanır,
Hasret tanır,
Zulüm tanır,
Ölüm tanır,
Yüzüm yüzümden utanır....

Yorgunum ustam;
Ne katıksız somun isterim senden,
Ne bir tas su,
Ne taş yastıkta bir gece uykusu.
Var gücünle asıl sükunetime,
Çığlığım kopsun,
Uzat ellerini güneşe dokun,
Uyandır uykusundan,
Tut yüreğimden ustam tut,
Tut beni, sür güne...






Serkan Uçar

4 Ocak 2018 Perşembe

Adın Bahardı (Emineydi :) )





Kente yalnızlık gelirdi sen uyuyunca
Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında
Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi
Aşkın içimde solardı adın bahardı

Eteğini koştururdun sokağımızda
Sokak sus pus olur sana bakardı
Bilmezdin gizliden izlediğimi
Gözlerim gözlerinden korkardı
Hatırlıyorum adın bahardı

Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin
Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin
Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi
Yüreğim yol boyu ardından ağlardı
Hatırlıyorum adın bahardı






Yılmaz Erdoğan

28 Aralık 2017 Perşembe

Bilmezdim...




Bilmezdim bu derdin seni yolundan
Beni soluğumdan edeceğini
Bilmezdim en sessiz yanımdan
Yağmuruna bulutlanıp temmuz gecelerinde
Fırtınalı sabahlarda kan terleyeceğimi
Bilmezdim çok y/anlarımın
Az y/anımla yetineceğini
Uzaklığının yakınlığım
Yakınlığımın uzaklara gönül vereceğini

Yoksa küs müsün bana
Dilime ikâmet edenim
Dargınsak eğer
Üç günü geçeli aylar oluyor haberin olsun
Ve bu ara yanık kokulu rüzgarlar çarpıyor yüzüm
Beni soluğumdan tutuyor üşümelerim
Boğazıma yapışmış sıtmalı kelimeler
En yakın sağda park’a çektiler kendilerini
Söz dinlemez oldu sözler
Adına sır diyorlar sevmelerin
Gürültülü harflerin sükûta izdivaç ediyorlar
Mahrem duygularını telveye terk ediyorlar hani
Yorulmadın mı dilimden sessiz çığlığım
Senin yerin dağınıklığım
Top(ar) la kendimi

Yabancısı olduğum bu kentte her şey tanıdık
Neyi y/ansam adına benzeyen bir güzelliğe bürünüyor
Neye b/aksam az ötede sana kavuşuyor
Çıkmaz sokaklar daraltıyor nefesimi
Sözümü içime defnediyorum
Sustuğumu zannediyorlar
Çıkmazlarım adına çıkıyor

Rotasını bilmediğim uçaklar geçiyor göğümün üstünden
Durup el sallıyorum kalabalıklara
Nereden bilsinler onlara ihanet ettiğimi
Yabani yanımı karşıma alıp
Bin yerinden karışlamak istiyorum hani
Yüzüm düşüyor yüzümden
Bir kahve fincanın sadeliğine karışıyor göz yaşım
Birbirine yabancı cümleler kıvrılıyor omzuma
İçlerinde tek tanıdık senli bir gurbet
Dedim ya; küskün yanım
Bilmezdim bu derdin seni yolundan
Beni solu(ğu) mdan edeceğini
Bilmezdim vefasız bir ayrılığın
Vefasız bir dargınlıkla şerefleneceğini


2 Aralık 2017 Cumartesi

Sen Gelsen...





Şimdi açsam pencereyi beklesem
Sen gelsen
Olmaz ya hani geliversen
Hiç bir şey sormasan
Hiç bir şey söylemesen

Sussam
Sussan
Sussak.

Susuşların anlattığını dinlesek
Sırt sırta otursak
Katılasıya ağlasak
Sormasak birbirimize sebebini

Sarılsam
Sarılsan
Sarılsak.

Ve yine hiç bir şey konuşmasak
Ama anlasak
Ne vardı sahi
Olmaz ya
Hayal ya
Hani diyorum olsa ne vardı.
Cemal Süreya